T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
RİZE / ÇAYELİ - Çayeli Anadolu İmam Hatip Lisesi

DEĞERSİZLİK DUYGUSUYLA NASIL BAŞ EDERİZ?

DEĞERSİZLİK DUYGUSUYLA NASIL BAŞ EDERİZ?

DEĞERSİZLİK DUYGUSUYLA NASIL BAŞ EDERİZ?

 

10-11-2023

Bu Ali

Ali’nin etrafında görünmeyen bir daire var

Dairenin içinde kendi istedikleri var

Duyguları, düşünceleri, hayalleri, anıları, kararları var

Ailesi, sevdikleri var

Güvenmediği hiçbir şeyi sınırların içine dahil etmiyor

Çünkü Ali kendine değer veriyor

Ali gibi olun J

 

 

 

NEDEN DEĞERSİZ HİSSEDERİZ?

Kenan sabah yine aynı saatte kalkmıştır, işe gitmek için hazırlanır.  Ceketini giyerken hep aynı hareketi yapar, dişini fırçalamaya hep sağdan başlar. Kapıyı kapatmadan anahtarı aldı mı diye cebini yoklar. Bunlar o kadar rutinleşmiştir ki farkına varmadan çabucak yapar.

İşe giderken hızlı yürür, yolda yürümek onun için çok can sıkıcıdır. İşe tam zamanında gelir. Kimseye görünmeden en köşedeki merdivenden çıkar ve masasına oturur. Günaydın demek ona zor ve gereksiz gelir çünkü.

Benzer bir günün sabahında iş yerinde çalışırken, önceki akşam karısıyla olan tartışması aklına gelmiştir. Yine ölçüyü kaçırıp bağırmıştır. Suçluluk duygusu her yanını sarar. Aslında onu çok sevdiğini yine söyleyemediği için kendi kendine hayıflanır.

İşte patronu görünmüştür…

Patronu masasına yaklaşınca Kenan’ı bir tedirginlik sarar. Aslında patronu onun çalışma şeklinden çok memnundur. Kenan patronunun memnuniyetinden dolayı mutludur. Ancak bir yandan da bundan içten içe rahatsızlık duyar. Bu çok mantıksızdır, buna sevinmesi gerekirken neden rahatsız olduğunu bir türlü çözemez.

Yorucu bir günün sonunda artık adı gibi ezberlediği yollardan geçerek, karısının da sipariş verdiği öteberiyi almayı unutmadan evine varmıştır. Kapıyı küçük oğlu Hasan açar. Yine o rahatsız edici duygu her yanını sarmıştır. Çünkü oğlunu sinemaya götürme sözünü o gün de tutamamıştır.

 

Gece saati çok geçirmeden yatmaya gider…

Kafasını yastığa koyduğu anda odanın duvarının eskimiş boyası gözüne çarpar. Aylardır boyamayı erteliyordur. Hatta geçen hafta boya almaya çıkıp yoldan geri dönmüştür. Çünkü o an boya ile uğraşmak ona çok gereksiz gelmiş, “Boyasam ne olacak, bir sürü para… Hem görüntünün kimseye bir zararı yok” diyerek vazgeçmiştir. Bütün bunları düşününce kendine yine kızmadan edemez. “Yeter artık, yarın bu boya işini halledeceğim” diyerek gözlerini kapatır.

Hayatının monotonluğundan hayıflanıp bir süre gelecekteki mükemmel Kenan’ın hayalini kurar. Geçen dakikalar sonunda sabah nasıl kalkacağını düşünerek uykuya dalar.

 

Yukarıdaki yazıda Kenan’ın bir gününü okudunuz. Tanıdık hisler var mıydı?

Kenan’da kendinizden neler buldunuz?

Hemen hemen hepimiz yukarıdaki yazıda olduğu gibi hayatın rutini içerisinde günlerimizi geçiriyoruz. Kimi her sabah aynı yerde aynı insanı görüyor, kimi her Çarşamba ilk derse geç kalıyor, kimi her gün yapmamaya söz verdiği şeyi yine yapıyor. Monotonluktan şikayet ediyor, kendine kızıyor, kendiyle bir türlü barışamıyor.

 

Peki bunlar neden oluyor? Neden benzer şeyleri yaşıyoruz?

Bu soruların cevabı belki Kenan’ın bir gününün ayrıntılarında gizlidir. Hadi kısa kısa değinelim;

Kenan’ın her sabah yaptığı rutinlerin benzerlerini biz de yapıyoruz. Bu rutinlik bizi biraz robotlaştırıyor olabilir mi? Mesela hiçbir sabah güneşin doğuşunu izledik mi? Bu mutluluk veren olayı izlemek yerine birkaç dakika daha uyusam kardır diyoruz. Bizi bu güzellikten alıkoyan nedir?

Bir meyveyi ilk kez tattığımızda aldığımız keyfi, o meyveyi daha sonra ne kadar yesek de alamayız. Her gün tekrarladığımız davranışlar da bir süre sonra üzerinde çok da düşünmediğimiz mekanik hareketlere dönüşür. Mesela yemek yemek güzel bir eylemdir. Ama bunu sabahları ya hiç yapmayız, ya da yaptığımızda geçiştirerek ve aceleyle yaparız. Keyif almaya ayıracağımız zamanı kendimize çok görürüz.

Kenan işe geldiğinde kimseye görünmek istemiyor...

Çünkü selamlaşma pek ona göre değil. Kimsenin halini hatırını merak etmiyor. Çünkü aslında kendisini de kimsenin merak etmediğini düşünüyor. Aslında onu veya bizi bu duyguya iten “gerçekçi olmayan düşünceler” olabilir. “Beni kim neden merak etsin ki”, ya da “Herkes birbirine zorunluluktan selam veriyor” gibi düşünceler… Bu yüzden umursamaz tavır takınırız zaman zaman. Çünkü umursamadığımızda, umursanmamayı da dert etmeyeceğimizi düşünürüz. Bu düşünce aslında kendini değersiz hisseden kişinin bir savunmasıdır.

Kenan; eşiyle tartıştığı için, çocuğuna verdiği sözü yerine getiremediği için, odasının duvarını boyamadığı için suçluluk duyar. Peki gerçekten oğlunu sinemaya götürecek vakti yok mudur? Ya da eşine onu sevdiğini söyleyemeyecek kadar kızgın mıdır? Kenan’ın bilinçaltı ona çocuğu sinemaya götürmenin ertelenebileceğini, eşine sevdiğini söylemenin gereksiz olduğunu veya odasının duvarını boyamaktan daha önemli işleri olduğunu söyler. Yani bir şekilde manevi haz duyacağı aktiviteleri erteler ya da gereksiz bulur. Kendini yeteri kadar önemsemeyen insan hayatı fizyolojik ihtiyaçlardan ibaret görmeye meyilli olabilir. Manevi olarak kendisini ve çevresindekileri doyuracak aktivitelerden kaçınma eğilimindedir.

Kenan hemen hemen her akşam, ilerideki mükemmel hayatının hayalini kurar. Mükemmele ulaşmadıkça da mutlu olamayacağını hisseder. Küçük mutlulukları yoktur. Çünkü onun için bir şey ya vardır ya yoktur. Bu mükemmeliyetçi tutuma sahip insanlar aslında içinde bir işi doğru yapma ile ilgili büyük kaygı taşır.

Sizin de söz verdiğiniz halde yerine getirmediğiniz, yapmak isteyip bir türlü fırsat yaratamadığınız şeyler vardır. Gereksiz bulup ertelediğiniz bir güzel davranış ya da bir sevgi sözcüğü olabilir. Ya da bir işe girişip performansınızı beğenmediğiniz için vazgeçtiğiniz durumlar olabilir. Nedenini kendinize sorduğunuzda ortak bir cevaba varabiliriz: Kendine inanmama, kendini ve başkalarını yeterince önemsememe… Yani;

Değersizlik duygusu…

Son olarak Kenan’ın, patronunu görünce rahatsızlık duymasına değinelim. Hâlbuki patronu Kenan’dan memnundur. Peki, Kenan neden bu durumdan rahatsız olur?

Kendine değer vermeyen insanların bir özelliği de, takdiri ve onayı hep başkalarından beklemeleridir. Takdir görmezlerse üzülür, takdir görürlerse daha iyisini yapmak için bir baskı hissederler. Kenan da burada kendine yeterince güvenemiyor. Her zaman patronunun memnun olacağı şekilde çalışıp çalışamayacağından emin olamıyor. Bu yüzden olan durumu koruyabilmek ya da daha iyi hale getirmek gibi bir kaygı taşıyor. Aslında bu olması gereken bir çaba ancak o kadar büyük bir kaygı yaşıyor ki, ona fayda sağlamak yerine küçük hataları sonucu suçluluk duygusu yaşamasına neden oluyor. Yani; kendini değersiz gören insana, övgü de eleştiri de fayda etmiyor.

Bizde bu değersizlik duygusu varsa, nasıl altından kalkabiliriz?

Öncelikle bu duygunun farkına varmak, yukarıda sergilediğimiz benzer davranışların nedenini anlamak ilk adımdı. Bu ilk adımı aşmak gerekir. Böylelikle bazı düşünce ve davranışlarımızın değersizlik duygusundan kaynaklandığını bilmiş oluruz.

Bundan sonrası için ise üzerimize düşen görev bu duyguyu aşmak için mücadele etmek. Yukarıda bahsedildiği gibi “gerçekçi olmayan düşünceler” den kendimizi sıyırmak gerekiyor. Ayrıca yapacağımız her işte atacağımız her adımda, doğruyu – yanlışı vicdanımıza sormak bize en doğru cevabı verir. Çevreden kabul görmek, insanların takdirini toplamak güzel bir duygudur.  Ancak attığımız her adımda bunu beklersek başkaları için yaşamaya başlar ve sürekli bu kaygı içinde oluruz.

Kendine değer vermeyen insan başkalarına da gerekli değeri veremez. Diğer bir deyişle başkasına değer vermeyen, aslında kendine de değer vermiyordur. Bunu bir kısırdöngü gibi düşünebiliriz. Çoğu insan karşıdaki kişinin yaklaşımına göre davranış şeklini düzenler. Bu yüzden önce kendimize, sonra da çevremize gerekli değeri vermeli ve değer verdiğimizi hissettirmeliyiz.

Bazen yaşam şartları da bizi bu değersizlik duygusuna sürükler. İnsanların bizlere yanlış yaklaşımı, yaşadığımız travmalar, kayıplar bu duyguyu körükleyebilir. Bu durumlarda şunu asla unutmamak gerekir: her insan değerlidir, biriciktir. Hiç kimse bir başkasına değer biçemez. Her insan bu dünyada biraz tek başınadır ve ömür kendi içimize yapılan bir yolculuktur. Kendimizi tanıdıkça, güçlü – zayıf taraflarımızı fark ettikçe, kendimizi ve çevremizdeki insanları olduğu gibi kabul ettikçe hayatımıza daha iyi yön vereceğiz.

Kendimizi hatalarımızla, kusurlarımızla sevmemiz, kendimizle barışmamız gerekir. Çünkü kendimizi sevdikçe hayat anlam kazanır.

Ne kadar değerli olduğunuzu her daim hatırlamanız ve kendinize hatırlatmanız dileğiyle…

                                                                                                                                                                                                                                                                       MUHAMMED ALİ ŞİMŞEK

       Psikolojik Danışman

                                                                                                                                                                                      

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 27.12.2023 - Güncelleme: 27.12.2023 11:04 - Görüntülenme: 17
  Beğen | 0  kişi beğendi